KURUMSAL
SON DUYURULAR

2024 Yılı Olağan Genel Kurul
29 Ekim 2024
Derneğimiz Işıklar Askeri Lisesi Mezunları Mezuniyetlerinin 40'ıncı yılında Işıklar Askeri Lisesi'ni Ziyaret Ettiler
29 Ekim 2023
Derneğimiz Kuleli Askeri Lisesi Mezunları Mezuniyetlerinin 40\'ıncı yılında Kuleli Askeri Lisesi\'ni Dışarıdan Ziyaret Ettiler
21 Ekim 2023
Derneğimizin Kuruluşunun Dokuzuncu Yıldönümünde Anıtkabir\'e giderek Ulu Önderimizi Ziyaret Ettik
26 Ağustos 2023
2022-2023 Öğretim Yılı Burs Faaliyeti Sonuçları
21 Temmuz 2023
Erhan TOKATLI Yazarın Tüm Yazıları

İZMİR CASUSLUK KUMPASI
Yazan: ERHAN TOKATLI (AVUKAT)
Son dönemde, Türk Silahlı Kuvvetlerine 2009/2010 yılında uygulamaya konan birbirinin türevi olan çok sayıda kumpas kuruldu. Bildiğimiz gibi; Bu kumpaslardan sonuncusu, başka bir ifadeyle çöken son kumpas, ‘İzmir Sözde Casusluk Davası’dır.
Bu dava hepimizi benzer veya farklı şekillerde etkiledi. Bir kısım silah arkadaşımız sanık olarak yargılandı, bir kısım arkadaşımız bu sanıklara ve ailelerine sahip çıktı, bir kısım silah arkadaşımız da başlarına benzer şeylerin gelebileceği kaygısıyla yargılanan arkadaşlarımızdan uzak durdu, irtibatını kesti. Ama en acısı, bir kısım silah arkadaşımız da bilerek veya bilmeyerek bu kumpasçılarla birlikte hareket etti.
310’u asker olmak üzere toplam 357 sanıklı “Sözde İzmir Fuhuş Casusluk Davası” olarak bilinen davada, 26.02.2016 tarihinde açıklanan kararla tüm sanıklar beraat etti. Bu kumpas davanın sorumluları hakkında da yasal işlemlere başlandı.
Bu kapsamda, davanın Özel Yetkili Savcısı ve sorgu hakimleri HSYK tarafından görevden alındı. Özel yetkili savcılık talimatıyla hareket eden kolluk personelinin bir kısmı tutuklandı, bir kısmı açığa alındı, bir kısmının da görev yerleri değiştirildi. TSK içindekiler de dahil olmak üzere kumpasçılar ve onların işbirlikçilerine yönelik olarak 2013 senesinden itibaren İzmir ve Ankara C. Başsavcılıklarının yanısıra, Genkur. Adli Müşavirliği, Genkur. As. Savcılığı’na suç duyurlarında bulunduk. Bu suç duyuruları ile ilgili olarak; sivil savcılıklarca siviller hakkındaki şikayetlerimiz işleme konulmuş olmasına rağmen, asker kişiler hakkında askeri makamlarda henüz kayda değer bir gelişme olmamıştır. Sadece Genkur Adli Müşaviri’nin görev değişikliği yapılmıştır.
Yaklaşık 1500 klasörden oluşan geniş kapsamlı bu davanın özetlenmesi de aslında oldukça güçtür. Buna rağmen en azından kronolojik olarak dava süreci ve dava dosyasının köşe taşları diyebileceğimiz tarzdaki konu başlıkları hakkında birkaç hususa vurgu yapabiliriz.
Bu dava da diğerleri gibi yurtdışından gelen ihbar e-postaları ile başlamıştır. Süreç, 2010 yılında, IP adreslerinden tespit edildiği şekliyle, ABD-Maryland’den gelen ihbar e-postaları ile başlamış gibi görünse de, paralel örgüte verilen, kazandırılan veya kaptırılan dijital verilerden ve hazırlık soruşturmasındaki bir takım faaliyetlerden anladığımız kadarıyla kumpasın ön çalışması 2006-2007 yıllarına kadar gitmektedir.
TSK’nin itibarsızlaştırılması, halkın TSK’ya güvenin sarsılması, TSK’nin gelecekteki komuta kademesinin şekillendirilmesi, bazı kriterlere göre tasfiyelerinin yapılması şeklinde sıralayabileceğimiz bir kısım hedefin gerçekleştirilmesi amacıyla kurgulanan bu davada; Askeri personel ile eskort tabir edilen (kadın-travesti-eşcinsel ...) kişilerin irtibatlandırılması gayretini görmekteyiz.
Söz konusu davada, çok iğrenç, çok acımasızca planlar yapılıp insanlar karalanmış, böylece davanın arkasında hiç kimsenin duramaması, toplumsal desteğin engellenmesi sağlanmıştır. Bu amaca ulaşmak için özellikle arama-yakalama-elkoyma kararlarına 8 farklı suç ismi yazılmıştır.
Sonuçta; Fuhuştan ve casusluktan hiç kimsenin yargılanmadığı, bu yönde bir talep içermeyen iddianame tanzimi ile yargılamaya başlanmıştır. Diğer kumpas davalarında olduğu gibi, ABD ekolünden hareketle, bu tür davaların hepsine birer isim verilmiş bu davanın adı da biraz önce ifade ettiğim gerekçelerden hareketle; özellikle “İzmir Fuhuş ve Casusluk Davası” olarak adlandırılmış, kamuoyunda algı yaratılmaya çalışılmıştır. Bu sebeple, davanın avukatları tarafından, dava süresince, dayatılan isim yerine, davanın ismi olarak, “İzmir Gizli Bilgi Belge Davası”kullanılmıştır.
Bu dava kapsamında ilk tutuklamalar; o zaman ki tabirle “dalgalar halinde”, Mayıs 2012’de başlamış, Ağustos 2012’ye kadar devam etmiştir. Sorgu ve tutuklama sürecinde Genkur Bşk.lığı konuyla ilgili suskunluğunu hiç bozmamış, personelinin yanında olduğunu gösteren hiçbir gayrete girmemiştir. Buna rağmen yargılama sürecini çığırından çıkaran, çok büyük sıkıntılara sebebiyet veren, Savcılık ve Mahkeme tarafından sanıkların tutuklanmasına ve tutuklukluğun devamına gerekçe olarak gösterilen, dört adet değerlendirme raporu hazırlayıp, bu raporları soruşturma ve kovuşturmayı yapan bizce kumpasçı savcı ve hakimlere göndermiştir.
Söz konusu bu raporların hazırlanmasında Gnkur. Bşk.lığı’nın veya ilgililerinin ağır kusurunu, vebalini yargılananlar affetmediği gibi eminim Türk milleti ve tarih de affetmeyecektir.
Kastettiğimiz raporlar (21/28 Eylül 2012-12 Ekim 2012 – 31 Ocak 2013 tarihli) dört adet rapordur. Bu raporların en belirgin özellikleri şunlardır;
1. Sapanca’ daki adreste aranması ve bulunması tamamen bir düzmece, bir senaryo ve kendisi de sahte olan “Pandora” veri tabanının yasaya, uygulamaya ve mantığa aykırı bir şekilde hardcopy’leri / printer çıktıları, Özel Yetkili Savcılık tarafından klasörler içinde Gnkur. Bşk.lığı’na gönderilmiştir.
Gnkur Bşk.lığınca öncelikle yapılması gereken husus;
a. İçindekilerin kendisine ait olduğu iddia edilen söz konusu dijital veri tabanın aslının veya imajının gönderilmesini istemesi,
b. Bu veri tabanının içindeki verilerin kendine ait olup olmadığının tespiti,
c. Bu tespit çerçevesinde bir değerlendirme yapmasıdır. Fakat böyle bir talep ve değerlendirme yapılmamıştır.
2. Gnkur. Adli Müşavirliği, bize Balyoz davasında karşılaştığımız benzer bir durumu hatırlatan (bir takım faraziyelerin gerçek olduğu kabulüne dayanan “Bnb.Erdoğan Raporu”) yaklaşım sergilemiştir.Benzer istikamette hareketle Gnkur. Adli Müşaviri tarafından akıllara zarar belki de çok zekice bir “ön kabul ile değerlendirme yapmıştır”.
Aynı makam tarafından, “Belgelerin (dijital verilerin) gerçek, içeriklerinin doğru olduğu” ön kabulünün gerekçesi olarak, her ne kadar bize inandırıcı gelmese de “birliklerle yazışmanın çok uzun zaman alacağı ve bu birliklerdeki muhtemel sanıkların delilleri karartma ihtimalinin olduğu” ileri sürülmüştür.
Böyle bir mantıkla hareket eden kişilerden doğru ve adil bir değerlendirme olmayacağı son derece açıktır, nitekim olmamıştır.
Bu heyet/heyetler tarafından; TSK’de hiç yazılmayan hiç oluşturulmamış evraklara gizlilik dereceleri atfedildiği gibi, bir çok dijital veri için yapılan gizlilik derecelerinin tespitine dair değerlendirmeler de hatalı olmuştur.
Tutuklamalar önceden yapıldığı için bazen bazı kişiler için yapılan değerlendirmeler tam olarak uygun olmamıştır. Yani; Değerlendirme neticesine göre müebbet hapis cezası ile yargılanması değerlendirilenlerin (9 kişiden 7’si hiç tutuklanmamıştır) bir kısmı tutuksuz yargılanırken, 6 ay- 3 yıl hapsi istenenlerin çoğu yaklaşık 1-1,5 yıl hapis kalmıştır.
Söz konusu davada böylesine bir hukuki garabet yaşanmıştır. Sonuç olarak, bugün için tüm sanıkların beraat ettiği düşünüldüğünde, bu haksızlığın boyutu izah edilemeyecektir. Suçlu bulunsa bile, yasa gereği belki de bir gün dahi hapse girmeyecek olan birçok insanın cezası hukuka ve vicdana aykırı olarak infaz edilmiştir.
Erhan Tokatlı
Avukat
Nisan 2016